Kundaklasak da mı Yatırsak, Kundaklamasak da mı?

Kundaklasak da mı Yatırsak, Kundaklamasak da mı?

Kundaklasak da mı Yatırsak, Kundaklamasak da mı?

Vallahi en çok bunu araştırdım hamileliğimde. İçime doğdu herhalde kolik bir bebeğim olacağı. Çevremde, ikiye bölünmüş bir kitle vardı: “Mutlaka kundakla” diyenler ve “Deli misin ne kundağı, eskidenmiş onlar” diyenler. Ben kundağın mantığını araştırırken Türkiye’de kundak pek satılmıyordu, bilinmiyordu. Evlerde büyükler kundaklıyordu genelde bebekleri, “Siz bilmezsiniz” diyerek. Eskilerin bir bildiği varmış meğer; ama bir de bilmedikeri…

Ben araştırmalarıma genelde yurt dışında güvendiğim 1-2 siteden başlarım, sonra blogları okurum, anne yorumlarını okurum. O zamanlar daha çok vaktim var tabi  Özellikle anne yorumlarını çok önemsiyorum. Ama biliyorum ki her bebek farklı, bu yüzden tek bir yorumda takılıp kalmıyorum.

Daha önceki yazımda bahsetmiştim Dr. Harvey Karp’tan, şimdi biraz detaylandırmak isterim. Bence mutlaka kitabını okuyun ama kısaca şunu özetliyor Dr Harvey Karp:

“Bebekler aslında anne karnından gelişimlerini tamamlamadan çıkarlar. Hamilelik dönemi 3 trimester döneminden oluşuyor; doğumdan sonraki ilk 3 ayı 4. trimester gibi düşünün. Bebekler doğduklarında bağırsakları bile aslında dünyaya gelmeye henüz hazır değil. Ama dünyaya gelmek zorundalar çünkü daha fazla içeride büyümeleri mümkün değil, diğer türlü doğamazlar. Bu yüzden, bağırsakları hala oluşum sürecinde olduğundan, ilk 3-4 ay bebeklerin çok gazı oluyor. Çünkü henüz gıdaları hazmedebilme konusunda zorlanıyorlar. Bebekler, 9 ay boyunca sıkışık bir alanda yaşıyorlar ve 9. ayın sonunda kocaman bir boşluğa doğuyorlar. Bu, onlar için çok ürkütücü. Gözlerini açıp dünyayı bile göremiyorken, böyle bir boşluk hissi onların huzursuz olmalarına ve sürekli olarak ağlamalarına yol açıyor. Çünkü doğumdan sonra da alıştıkları sıkışık alanı istiyorlar… Her bebekte, doğumdan sonra “Moro Refleksi” oluşur. Bu, ellerin ve kolların istemsizce hareket ettirilmesidir. Çünkü bebek, içgüdüsel olarak, alışık olduğu gibi elleriyle bir sınır arar, bulamayınca huzursuzlanır. “Moro Refleksi” uykuda bile devam ettiğinden, kundaklamazsanız elleri yüzüne değeceğinden istemeden kendini uyandırır; istemeden uyandığı için daha çok huzursuz olur. Kundaklamak, ona anne karnındaki sıkışık alan hissini verir, ellerini yüzüne götürüp kendini uyandırmasını engeller, sıcak bir alan yaratarak gaz sancılarını azaltır. Bu sebeplerden, bebeklerin ilk 4 ay mutlaka kundaklanması gerekir.”

Burada bahsedilen yarım kundak. Yani sadece ellerin sarılı olduğu, bacakların tamamen (tamamen kısmı önemli) serbestçe kurbağa pozisyonunu alabildiği kundaklar. Diğer türlü bacaklar da sarılırsa, kalça çıkığına sebebiyet verir ki bunu hiç istemeyiz. Eskilerin bilmediği kısım buymuş meğer…

Ben kundak arayışındayken, Türkiye’de tek tük kundak vardı, arayınca görmüştüm. Ama aşağı doğru daralan, bacaklarını rahatça hareket ettiremeyecek şekildelerdi. Benim HALO’yu seçme sebebim buydu. HALO bu detaya önem vermiş ve kundakları aşağı doğru genişleyen bir tasarımda üretmiş, üstelik yıllar önce… Anne yorumlarında çoğunlukla HALO’nun adı geçiyordu. Ama beni asıl etkileyen HALO’nun Amerika’da 1250’den fazla hastanede kullanılıp annelere önerildiğini öğrenmem oldu (Şimdi bu sayı 1500). Bunu kaç marka başarabilir ya da kaç hastaneye böyle bir ürünü kabul ettirebilirsiniz? Kaç doktora tavsiye ettirebilirsiniz? Bence bu bir başarı öyküsü ve HALO’nun yola çıkış hikayesini şayet henüz okumadıysanız, blog yazılarımız arasından bulup mutlaka okuyun derim. Orada da farklı bir hikaye bulacaksınız…

Diyebilirsiniz ki “Kundaklamak için illa bu hazır kundaklar şart mı?” Ben müslin örtülerle de kundaklamaya çok çalıştım. Her seferinde kundağı açtı. Hatta çift örtüyle yapılan daha garanti bir kundak yöntemi keşfettim, o da çok sağlıklı olmadı. Galiba söz konusu hareketli bir bebekse, kendi yaptığımız kundaklar çok da işe yaramıyor. Ayrıca kullandığımız ürünün malzeme ve kalınlığına göre bebeği terletebiliyor ya da ince gelip üşütebiliyor. Tabi o zamanlar “TOG nedir” falan çok bilmiyorum  Elbette kendiniz de kundaklayabilirsiniz, bu ürünlerle kollarını çıkarmaması biraz daha garanti ve kundaklamak çok pratik. Özellikle bebeğinize sizin dışınızda da bakan insanlar varsa, bu ürünler olmadan onlardan sizin gibi kundaklamalarını beklememek gerekiyor. Eşiniz mesela… 

Bir anne yorumu ekleyeyim altına tam olsun:

Ada’yı Mayıs sonundan başlayarak 5,5 ay kundakladım. Yani bütün yaz sıcaklarında, bütün uykularında kundakla yatırdım. “Terlemedi mi?”diye soruyorsanız terlemedi. Çünkü içine sadece kolsuz zıbın giydirdim. Aşırı sıcaklarda da sadece beziyle yatırdım. Ada kolik bir bebekti, inanılmaz gaz sancıları olurdu, uyumadığı zamanlarda da onu sakinleştirmek için kundaklayıp kucağımda dolaştırdım. Kundakla birlikte ister istemez bir uyku rutinimiz oluştu. Kundaklanınca uyuyacağını anlıyordu. O’nu kundaklayıp yatağına bırakıyordum -o sırada o bana gülüyor olurdu genelde :)-, odasındaki koltuğa oturup uyumasını bekliyordum. Beşiğin parmaklıklarından beni görebiliyordu ve bu şekilde uykuya dalıyordu. 5,5 aydan sonra kundağı bırakıp uyku tulumuna geçtiğimiz için de bu rutin hep böyle devam etti. Zamanla koltukta bekleme kısmını da aştık, çok inanılası değil ama onu yatağına bırakıp kapıyı çekip çıktık ve keyifle kameradan uykuya dalışını izledik.  O zamandan bu zamana Ada’yı uyusun diye hiç sallamadık. Bebekken 19:30’da uyuyordu; şimdi 4 yaşında, 20:30’da uyuyor. Yatağına yatırıp, “iyi geceler” diyip kapısını çekip çıkıyoruz. Bunların hepsini en başta kurduğumuz uyku rutinine borçlu olduğumuzu düşünüyorum. HALO ile hayatımıza giren bu rutine 

Geriye dönüp baktığımda, en çok işime yarayan ürün kundak oldu gerçekten. Böyle düşünmesem, bu ürünü Türkiye’ye getirmek için bu kadar uğraşmazdım; anlatmak için de… Ama uyku konusu hem anne için hem bebek için çok önemli. Uyku düzeni oturmuş bebeklerin anneleri de daha mutlu oluyor; diğer türlüsü çok yıpratıcı… Bu yüzden, hem kendinize hem bebeğinize bir iyilik yapıp doğar doğmaz kundaklayın derim ben. Emzik vermeyi de unutmayın  Bu emzik konusunu da başka bir yazıda anlatmak üzere…

Sevgiler,

-Ayşin-